
Tarih boyunca güvenli liman olarak portföylerde önemli bir yer tutan altına yönelik talep, özellikle ekonomik belirsizliklerin arttığı dönemlerde güç kazanmıştır.
Dünya Altın Konseyi’nin raporu da ABD'nin tarifeleri, jeopolitik belirsizlikler, borsaların oynaklığı ve zayıf doların etkisiyle küresel altın talebinin 2016'dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını göstermiştir.
Bu kapsamda bu makalede dünyada kasasına en fazla altın ekleyen ülkeleri detaylı bir şekilde inceleyecek, altın rezervlerindeki değişimleri ve bunun küresel ekonomiye etkilerini analiz edeceğiz.
Altının stratejik rolü
Tarih boyunca güvenli bir yatırım aracı olarak görülen altın, küresel ekonomide istikrar ve değer saklama işleviyle öne çıkmıştır. Para birimlerinin değer kaybı yaşadığı dönemlerde veya ekonomik belirsizlikler artış gösterdiğinde, yatırımcılar ve merkez bankaları altına yönelerek portföylerini korumaya çalışmaktadır.
Doların küresel hakimiyetine karşı rezerv çeşitlendirmesi yapmak isteyen ülkeler de altın rezervlerini artırarak ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Enflasyonist baskılar, jeopolitik riskler ve finansal kriz endişeleri gibi faktörler ise altına olan talebin sürekli olarak canlı kalmasına sebep olarak altının stratejik önemini pekiştirmektedir.
Ülkelerin altın rezervlerini artırma nedenleri
Ülkelerin altın rezervlerini artırma eğilimi ise hem ekonomik istikrarı sağlama arzusu hem de jeopolitik risklere karşı hazırlıklı olma ihtiyacından beslenmektedir. Özellikle finansal krizler, yüksek enflasyon dönemleri ve siyasi belirsizlikler gibi durumlarda altının değeri genellikle artış gösterdiğinden, ülkeler de altın rezervlerini bir güvenlik ağı olarak kullanmaktadır. Bununla birlikte, güçlü altın rezervlerine sahip olmanın merkez bankalarına para politikası uygulamalarında daha fazla bağımsızlık kazandırması nedeniyle güçlü altın rezervleri uluslararası arenada ekonomik güç ve itibarla ilişkilendirilmektedir.
Bu kapsamda merkez bankalarının altın rezervlerini artırma eğilimi de 2025 yılının ilk çeyreğinde daha da belirgin hale gelmiştir. Dünya Altın Konseyi’nin raporuna göre bu eğilimin arkasında birden fazla yapısal ve stratejik neden bulunmaktadır. Artan jeopolitik belirsizlikler, özellikle ABD-Çin ticaret gerilimleri, Orta Doğu’daki istikrarsızlık, Ukrayna savaşının sürmesi ve küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksamalar, bu dönemde merkez bankalarını güvenli limanlara yöneltmiştir.
ABD dolarının küresel rezerv para olarak hakimiyetinin zamanla zayıflayacağı beklentisi ve yaptırımlara karşı korunma arzusu da merkez bankalarını rezerv çeşitlendirmeye iten faktörler olarak gösterilmektedir. Bunlara ek olarak, geleneksel rezerv araçlarının (örneğin ABD tahvilleri ve Euro Bölgesi bonoları) düşük getiri sunması, merkez bankalarının rezerv portföylerini optimize etme arayışını hızlandırmıştır. Tüm bu nedenler ise altını hem ekonomik hem stratejik açıdan merkez bankaları için önemli bir rezerv konumuna getirmiştir.
2025'in ilk çeyreğinde en fazla altın alan ülkeler
Dünya Altın Konseyi’nin Q1 2025 raporuna göre Polonya, Çin, Hindistan, Kazakistan, Çekya, Türkiye ve Azerbaycan altında öne çıkan alıcılar arasında yer almıştır. En fazla alım yapan Polonya’nın ise yılın sadece ilk çeyreğinde 49 ton altın aldığı görülmüştür.
İlgili dönemde Çin Halk Bankası (PBoC) 13 ton, Hindistan Merkez Bankası (RBI) 3 ton, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 4 ton, Kazakistan 6 ton, Çekya 5 ton, Azerbaycan Devlet Petrol Fonu (SOFAZ) ise 19 ton altın alımı gerçekleştirmiştir.
Kaynak: Dünya Altın Konseyi
Altının bireysel yatırım talebi incelendiğinde ise Çin’in ön plana çıktığı görülmüştür. Buna göre Çin'de bar ve sikke talebi yıllık bazda %12 artış göstererek 124 tona ulaşmış ve dünya genelindeki fiziki yatırım talebinin %38’ini tek başına karşıladığına işaret etmiştir. Hindistan’da da benzer şekilde yatırım amaçlı bar ve sikke talebi %7 artarak 47 ton olmuştur.
Bu dönemde Türkiye, talep üzerinde yıllık bazda yüzde 55 gerileme yaşanmasına rağmen 20 tonluk altın alımıyla en fazla altın alımının gerçekleştiği üçüncü ülke olmuştur.
Öte yandan Orta Doğu ve Avrupa ülkelerinde de altına olan yatırım ilgisi sürmüş; İran ve Almanya, kur ve enflasyon risklerine karşı altın alımını artıran ülkeler olarak öne çıkmıştır.
Özetle altın alımları 2025’in ilk çeyreğinde büyük ölçüde gelişmekte olan piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülkeler (EMDE’ler) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Altın alımlarının küresel ekonomiye etkileri
Merkez bankalarının gerçekleştirdiği altın alımları ise küresel altın fiyatları üzerinde de doğrudan etkili bir faktör olarak öne çıkmıştır. 2025 yılının ilk çeyreğinde bu alımlar, altın fiyatlarındaki yükselişin yaklaşık %15'ini açıklamakta ve piyasalarda altına olan güveni pekiştirmektedir. Özellikle Çin ve Hindistan gibi büyük tüketici ülkelerin yaptığı yüksek miktardaki alımlar, küresel talep dengesini önemli ölçüde etkileyerek fiyatların yukarı yönlü seyrine destek olmuştur.
Sürekli artan altın alımları yalnızca emtia piyasalarını değil aynı zamanda döviz piyasalarını da şekillendirmiştir. ABD dolarının rezerv para statüsünü zayıflatma potansiyeli taşıyan bu eğilim, hazine bonolarına olan küresel talebin de azalmasına yol açmıştır.
Öte yandan altına olan bu yoğun talep, altın madenciliği yatırımlarını teşvik ederek yeni maden arama faaliyetlerini hızlandırmıştır. Dünya Altın Konseyi’nin ilk çeyrek verileri de madencilik üretiminin 856 tona yükselerek tüm zamanların ilk çeyrek rekorunu kırdığını göstermektedir.
Kaynak: Dünya Altın Konseyi
Altın rezervlerinin ülke ekonomilerine etkileri
Altın rezervlerinin ülke ekonomilerine etkileri ise hem olumlu yönleriyle hem de potansiyel riskleriyle dikkat çekmektedir. Öncelikle, yüksek altın rezervleri finansal dayanıklılığı artırarak ülkelerin dış şoklara karşı daha dirençli hale gelmesini sağlamaktadır. Özellikle döviz likiditesinin sıkıştığı dönemlerde altın, kritik bir güvence unsuru olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, güçlü altın rezervleri kredi derecelendirme kuruluşları nezdinde olumlu bir gösterge olup, ülkelerin borçlanma maliyetlerini düşürebilmektedir.
Ancak altının ekonomik açıdan bazı dezavantajları da vardır. Faiz getirisi olmayan bir varlık olması nedeniyle yüksek rezerv tutmak, potansiyel kazanç sağlayabilecek diğer yatırımlardan feragat anlamına gelebilmektedir. Altın fiyatlarındaki ani düşüşler de rezerv değerlerinde ani bir düşüş riski yaşanabileceğini göstermektedir. Öte yandan fiziki altının güvenli şekilde depolanması önemli bir maliyet unsuru olmaya devam etmektedir.
Altın alımları devam edecek mi?
Dünya Altın Konseyi’nin 2025 yılına ilişkin projeksiyonlarına göre merkez bankalarının altın alımları son üç yıl boyunca gözlemlenen seviyelere yakın bir şekilde devam edecektir. Bu eğilimde özellikle gelişmekte olan ülkelerin rezervlerini çeşitlendirme stratejileri önemli rol oynamaktadır. Söz konusu ülkeler, döviz bağımlılığını azaltmak ve ekonomik dirençlerini artırmak adına altına yönelmeyi sürdürmektedir. Ayrıca, küresel düzeyde jeopolitik gerilimlerin devam etmesi, altına olan talebin canlı kalmasına neden olmaktadır. ABD’nin ticaret ve tarife politikalarındaki belirsizlikler de bu süreci tetikleyen diğer önemli etkenler arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, altın fiyatlarının çok hızlı yükselmesi ya da bazı ülkelerin hedefledikleri rezerv oranlarına ulaşmaları durumunda, alımlarda kademeli bir yavaşlama yaşanabileceği öngörülmektedir.
Sonuç: Altın, ekonomik istikrarın anahtarı
Özetle, 2025 yılının ilk çeyreği itibarıyla merkez bankalarının altın rezervlerine olan ilgisinin artarak sürdüğü net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Polonya, Çin ve Azerbaycan gibi ülkelerin öncülüğünde gerçekleşen agresif alımlar, altının küresel ekonomik ve siyasi belirsizliklere karşı stratejik bir güven aracı olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Bu gelişmeler, altının yalnızca finansal bir yatırım aracı değil, aynı zamanda ekonomik egemenliğin ve istikrarın temel unsurlarından biri haline geldiğini göstermektedir.
Küresel çapta yaşanan jeopolitik gerilimler, para politikalarındaki belirsizlikler ve rezerv çeşitlendirme ihtiyaçları göz önüne alındığında, altının merkez bankalarının portföylerinde önümüzdeki yıllarda da güçlü bir yer tutmaya devam edeceği öngörülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin özellikle bu alandaki stratejik hamleleri, altın rezervlerini ulusal ekonomi politikalarının ayrılmaz bir parçası haline getirmektedir. Tüm bu veriler ışığında, altın, hem ekonomik dayanıklılık hem de uzun vadeli finansal güvenlik açısından önümüzdeki dönemde de vazgeçilmez bir rol oynamaya devam edecektir.
İlgili Makaleler

Jeopolitik gerilim dönemlerinde altın düşer mi?: Savaşlar, altın fiyatlarını nasıl etkiler?

7 maddede altın neden yükselir?
